Mystical World
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mystical World

Büyü dünyasının gizemli buğusuna katılmaya hoşgeldin.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Daniel Crawford

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Daniel Crawford
Profesör
Profesör



Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 12/04/10
Rp Puanı : 100

Daniel Crawford Empty
MesajKonu: Daniel Crawford   Daniel Crawford I_icon_minitimePtsi Nis. 12, 2010 3:59 pm

Soğuktan morarmış olan dudaklarının arasından çıkan sıcak havayla ısıtmaya çalıştı kırılgan bir dal parçası gibi ince parmaklarını. Üşüyordu, yalnızdı ve üşüyordu. Teninin her yerinde hissediyordu, hatta artık hissetmiyordu soğuğu, alışmıştı, ve kötüye alışmak, her zaman sonunun gelmesine az kaldığının işaretiydi. Yutkunmaya çalıştı, o kadar çelimsiz kalmıştı ki, yapacağı hiçbir şey kalmamıştı. Artık sadece soğuğu hissediyordu, hayatı soğuk son bitecekti onun, zaten hiçbir zaman şömineden gelen sıcak okşamamıştı yanaklarını, hiçbir zaman uykuyla kapanmamıştı ipince göz kapakları. O sadece beş altı yaşlarında, küçük bir kız çocuğuydu oysa, bu kadar işkenceyi yaşamak için mi gelmişti bu haksız dünyaya? Neden hiç gün yüzü görememiş, neden hiç gülememişti, peki neden hayatının baştan beri böyle olacağı biliniyorsa, neden doğmadan ölmemişti? Onun da diğer insanlar gibi hakları vardı, fakat ona iyi bakanları yoktu. Sanki hizmetçi alacak parası yoktu da annesinin, kendisini hizmetçilik için doğurmuştu. Hayatı boyunca artık süpürgeyle dövülmesi mi kalmıştı, bodrumlarda farelerle evcilik oynaması mı? Tüm gün evi baştan başa tek başına silmesi mi kalmıştı, iki gün boyunca aç, susuz neredeyse iki derecelik bir odada kalması mı? Tüm bunları neden yaşamıştı, niçin yaşamıştı? Yaşamak zorunda değildi, öldürebilirdi kendini. Fakat bunu yapmamıştı, yapamamıştı, ve şimdi, hayatının tamamında çektiği işkence gibi ölecekti.

“Üşüyorum.”

Onun narin sesi, bu sefer bir fısıltıyla çıkmıştı adeta. Hatta bundan bile daha azdı, duyulabilecek gibi değildi. Bir şey yapmalıydı, kurtuluşun bir yolu olmalıydı. Ama neydi? Kar neredeyse bir buçuk metreydi, aşağı inse neredeyse boğulacaktı. Şu anda normal toprak seviyesinden daha yukarıda bir yerde duruyordu, ve burası bile omuzlarına kadar karla kaplıydı. Burada ölecekti, yalnız başına terk etmişti yıllarca yaptığı işkenceler yetmiyormuş gibi onu buraya annesi. Şimdi ise hala bu işkencenin sebebini bulmak için çalışıyordu onun küçük beyni, çalışmaktan yorulmuş küçük beyni, inip kalkacak hali kalmamış kalbi. Gözlerinde gecenin ortasında gümüş gibi parlayan iki göz yaşı belirdi, oradan elmacık kemiklerine, ve oradan da yanaklarına indi. Çenesine geldi, ve karla buluştu. İşte o anda, garip bir şey oldu. Aniden karların altından, derinden gelen ve karların arasından sızan bir ışıkla kamaştı gözleri. Işık büyüdü, büyüdü, ve büyüdü. Bu gümüşi ışık ne anlama geliyordu. Aniden gözlerinde nedenini bilmediği bir parıltı belirdi, ve mutsuz yaşadığı bütün o yılara inat, ilk kez… gülümsedi. Gümüşi ışık değişiyordu, yavaş yavaş yeşeriyor, ve sönüyordu. Karanlığın ortasında parlayan o heyecan verici umut ışığı sönüyordu, bir hayat ışığını da peşine taktığını fark etmeden. Kızın yüzündeki o tatlı, ve küçük gülümseme, yavaş yavaş soldu, ve o çatlamak üzere olan mor dudaklar, üzüntüyle aşağı doğru kıvrıldı, ve bir gözyaşı daha, küçük bir “Şıp” sesi ile karın derinlerine düştü. Küçük kızın kıpkırmızı kulakları, aniden karın altından gelen ve karı büyük ölçüde titreten bir ses duydu, hayal mi görüyordu, rüyada mıydı, yoksa, yoksa ölüm böyle bir şey miydi? Ayaklarının havalandığını hissetti, başka bir şeye basıyordu. Karı delip geçen kocaman bir ağaç yükselmeye başladı aniden gökyüzüne, küçük kız neye uğradığını şaşırmıştı, ve korkması gerektiği halde, az önce solarak yok olan gülümsemesi, yeniden büyük bir yer bulmuştu kızın çehresinde. Ağaç yükseldi, biraz sonra yavaşladı, ve durdu. Küçük kız, ağacın bir dalındaydı, oturuyordu. Bu mucize nasıl oluşmuştu, nasıl? Bu, bu inanılmazdı. Gülümsemesi o kadar büyüdü ki o kadar yıl boyunca iyi bakılmadığı halde bembeyaz kalan dişleri gözüktü o mor dudakların arasından. Ay ışığında parlayan mavi gözler, bir şey gördü aniden, ağacın dalından sarkıyordu, ve nazlı nazlı yavaşça bir ileri, bir geri sallanıyordu. Biraz daha inceledi, ve gözlerine inanamadı. Bu, bu bir elmaydı, hem de bembeyaz bir elma. Saflığın rengi olan beyaz, bu ağız sulandıran cennet meyvesine baktı iri iri göz bebekleriyle. Morarmış olan, ve soğuktan titreyen elini korkusuzca meyveye uzattı, onu tuttu, ve koparttı. Sımsıcaktı, hatta neredeyse elini yakmıştı. Bunda belki de kendi elinin soğukluğunun etkisi vardı. Fakat meyveye dokunur dokunmaz, titredi, ve tüm vücut ısısının normale döndüğünü hissetti. Bu meyve ne kadar da yararlıydı. Henüz yemediği halde yararı dokunmuştu. Yemek… onu yemeyi düşünmüştü gerçekten, fakat bu doğru olur muydu? O zehirli bir elma olabilirdi, fakat bu olasılığı kafasından uzaklaştırması uzun sürmedi, bu onu ölmekten kurtarmıştı, nasıl ona ihanet edip onu tekrar ölüme sürüklerdi? Ki öyle bile olsa, onu yemek istiyordu, çünkü çok açtı. Meyveyi aldı, ve artık titremeyen elinde çevirmeye başladı. Birden meyvenin üstünde kırmızı iki çizgi gördü. Bunu daha dikkatli incelemeye başladı, ve bir kez daha şok oldu, burada bir şey yazıyordu. Üzerine iyice eğildi, ve yazan yazıyı okumaya çalıştı.

Bazen en büyük güç karanlıkta gizlidir, kimi zaman kocaman bir traktör, onu bulamazken, kimi zaman küçücük bir gözyaşı, ona sahip olmaya yeter.

Bunun altında bir şey daha yazıyordu, bu daha büyük yazılmıştı:

Ye beni, ve ben sana dünyada bile göremeyeceğin güzellikler göstereyim.

Evet, tam da düşündüğü şey buydu zaten. Şimdi elleri soğuktan değil, heyecandan titriyordu. Meyveyi aldı, ve yavaşça ağzına götürdü. Meyve kadar beyaz dişleriyle, ondan bir ısırık aldı. Bu inanılmazdı, bu meyve, daha önce yediği her şeyden çok daha güzeldi. İştahla bir ısırık daha aldı, bir tane daha. Bu meyve ne kadar da güzeldi. Keşke daha önce de böyle bir meyvesi olsaydı. Ama olsun, şimdi vardı ya. Çocukça tüm meyveyi apar topar ağzına tıktı. Bunların hepsini zar zor yuttu, ve başka bir dala uzanıp bir meyve daha aldı. Tüm gece, bu meyvelerden yemekle uğraştı, artık eser yoktu mutsuzluktan onun hayatında, sevinçliydi, mutluydu, umutluydu. İştahı kapanmış, uykusu gelmişti şimdi. Dal kalındı, sırtını ağacın gövdesine verdi, ve dalın üstünde rahat bir uyku çekti. Gözlerini kapattı, tekrar açtığında bembeyaz bir yerdeydi. Etrafta hiçbir şey yoktu, bir şey dışında. Karşısında yarı şeffaf, dünya güzeli bir kadın vardı ona gülümseyen. Bu güzellikle parladı gözleri, ilk aklına gelen şey döküldü dudaklarının arasından:

“Keşke böyle bir annem olsaydı.”

Kadının yüzündeki tebessüm biraz daha genişledi, ve kıza o kadife sesiyle seslendi, ve de elini uzattı:

“Bana elini ver, seni en güzel şeylerin olduğu yere götüreceğim.”

Sevinçle yerinden kalktı küçük kız, dans ede ede ilerledi meleğe. Ne kadar da mutluydu! Elini ona uzattı, ve elini tuttu.
Aniden rüyasından uyandı, tekrar ağacın üstünde uyuyordu, fakat garip bir şey vardı, hala meleğin elini tutuyordu. Yavaş bir kalkışla yükselmeye başladı göğe doğru. Uçuyordu, bu inanılmazdı, fakat bir şeyler ters gidiyordu. İlk kez kendini bu kadar hafif hissetmişti. Ayrıca düşüncelerinde herhangi kötü bir şeyden eser yoktu. Aşağıya, tekrar ağaca baktı. Ama kendisi orada duruyordu, hala uyuyordu. Bu çok garipti, ama meleğin de elinden tuttuğuna, ve yükseldiğine emindi. Meleğe sormaya karar verdi:

“O ben değil miyim?”

Melek onu cevapladı:

“Hayır, o sen değilsin, sen artık benim gibi güzel bir kız olacaksın.”

Küçük kız, çocuk merakıyla sordu:

“Peki ya o?”

Melek, bir kez daha gülümsedi, bu kez, bu kez çok daha farklıydı, altında başka şeyler barındırıyordu:

“O uyuyacak, sonsuza dek sevinçle, mutlulukla dolu bir şekilde uyuyacak.”

Küçük kız buna sevinmişti, insanların iyi yaşaması onu sevindirirdi, kötü yaşaması da üzerdi. Çocuk işte, melekliğe doğru ilerleyen küçük bir çocuk. Şansız bir kadere sahip küçük bir kız. Beyaz elma ağacı, yavaş yavaş karların arasına girmeye başlıyordu, toprağa batıyordu. Bu sırada iki melek, gökte dans ederek, şarkı söyleyerek yükseliyordu. Ağaç karların arasında, melekler ise sonlarında mutluluğu buldu. Güç, karanlıkta belki, ama asıl mutluluk, bulutların ötesinde kavuşulur ancak, dünyanın ötesinde kavuşulur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Desdemona London
Slytherin VII. Sınıf & Admin
Slytherin VII. Sınıf & Admin
Desdemona London


Mesaj Sayısı : 10
Kayıt tarihi : 11/04/10
Yaş : 29
Rp Puanı : 100
Taraf : Karanlık.
Hayvan : Yok.

Daniel Crawford Empty
MesajKonu: Geri: Daniel Crawford   Daniel Crawford I_icon_minitimePtsi Nis. 12, 2010 4:08 pm

Kurguyu beğendim.
Yazım yanlışı da görmedim.
Keşke renklendirseydin.
Ama olsun.
100.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Daniel Crawford
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mystical World :: Site Merkezi :: RPG Puan Belirleme-
Buraya geçin: